top of page
Yazarın fotoğrafı49W

ABD'de İkinci Trump Dönemi - Huricihan İslamoğlu

5 Kasım 2024'te yapılan ABD başkanlık seçimlerinde, Demokrat rakibi Kamala Harris'i geride bırakan Donald Trump'ın başkanlık döneminde hangi politikaları izleyeceği ve nasıl bir yol haritası çizeceği merak ediliyor. Trump’ın zaferinin ardında yatan önemli nedenleri, izleyeceği muhtemel politikaları ve dünyanın yeni güç dengelerini Prof. Dr. Huricihan İslamoğlu ile konuştuk.


Röportaj: Abdulvahit Gezer, Mehmet Yaşar Altundağ

Deşifre: Cansu Kökden


49W: Trump’ın seçim zaferi sizce bir sürpriz miydi?


Huricihan İslamoğlu: Trump yeni oy kazanmadı. Trump, 2020’de aldığı oyları alırken demokratlar 13 milyon kadar oy kaybetti, kendi seçmenleri sandığa gitmedi. Bu konuşulması gereken önemli bir konu, demokratlar şu anda Trump’ı ucubeleştirip birbirlerine sarılarak ağlıyorlar. New York Üniversitesi'nde profesör olan çok yakın bir arkadaşım beni arayıp ‘’Bu da mı başımıza gelecekti, tek tesellimiz dört yıl sonra bu adamın gidecek olması.’’ diye yakarışlarda bulunuyor. Ancak, demokratlar dört yıl boyunca iktidardaydı ve iktidarı bırakıyorlar. Niye iktidardan düştüklerini sormuyorlar, kendileri Trump’ın yeniden kazanmasını sağlayacak her şeyi yaptılar çünkü Trump’ın politikalarını sürdürdüler. Bu soruların cevaplarını aramıyorlar bile, bir panik halindeler. Ben Amerikan liberalleri arasında çok bulunduğum için, liberallerin zaman içinde nasıl körleştiğine şahit oldum. Liberal ikilemlerin artık anlamını yitirdiğini anlamıyorlar.


49W: Bahsettiğiniz liberal ikilemler nedir?


Huricihan İslamoğlu: Mesela, demokrat ve otoriter. İnsanlar görüyorlar ki Amerika’daki demokratlar artık demokrat olmaktan çok uzak. Demokratların adayının kendisi, Kamala Harris, adaylığa demokrat bir yöntemle seçilmedi ve bu görülüyor. Aday seçildikten sonra Kamala’nın en büyük başarısı 10 gün içinde 800 milyon dolar bağış toplamasıydı. Bunun halka gösterdiği tek durum Kamala Harris’in çok zengin adam tanıyor olması. Demokratlar kendilerinin erdemini ne kadar zengin tanıdıkları olduğuyla ölçecek kadar düştüler. Onun için artık kimin demokrat kimin demokrat olmadığı meselesi açık değil. Mesela Çinli bir profesör durum üzerine şöyle bir yorumda bulundu: Bir patronun karşısında korkudan titreyen bir toplum mu demokrat, yoksa Çin’de olduğu gibi, çalışan insanların şikayetlerinin partinin her kademesi tarafından dikkatle dinlendiği ve hemen şikayetlere karşı çözümlerin üretildiği bir sistem mi demokrat?



49W: Demokrat veya otokrat olmak halen Amerika için önemli bir soru mu?


Huricihan İslamoğlu: Demokratlara göre Trump otoriter, Çin otoriter ve Biden demokrat, demokratlar demokrat. O kadar içi boşalmış kategoriler ki bunlar, bu kategorilerde ısrar ediyorlar. Herhalde bu kategorilerde ısrar etmelerinin bir nedeni, 1930’lardan beri dünyayı çevreleyen ekonomi anlayışı ve o anlayışı sürdürüyorlar hala.


Bu anlayış hepimizin bildiği gibi, ekonomiyi bir dengeler alanı olarak görüyor. Bu dengeler fikri 18. yüzyılda eski imparatorluklardan alınmış bir fikir, ancak Çin, Osmanlı gibi eski imparatorluklarda bu dengeler siyasetle sağlanırdı. 18. yüzyılda Adam Smith’in gündeme getirdiği yeni ekonomik modelde, dengeler (equilibrium) dediğimiz olayı arz talep yasaları sağlıyor. Modelde bütün piyasalar kendi kendini düzenliyor, görece adil fiyatlar, görece adil ücretler ve görece adil faizler oluşuyor. Ama arz talep güçlerine müdahale edilmemesi lazım, doğa yasaları tarafından bu güçlerin ne yapacağı belirleniyor, müdahale edilmediği sürece piyasalar kendiliğinden bir dengeye oturuyor ve hepimiz fiyatlar açısından mutlu oluyoruz.


Günümüzde bu model işlemiyor, artık inanmak mümkün değil. Sebebi ise artık hayatta birçok belirsizliğin olması, bu belirsizlikler bu modeli tahayyül edebilmemizi bile imkansızlaştırıyor. Büyük kriz dönemlerinde, bu 16. yüzyılda da günümüzde de böyle oldu, ekonomiyi ve bütün toplumsal gerçekliği değişim süreçleri olarak algılamak lazım. Her şey sürekli değişim halinde ve bu değişimi stabilize etmek için çözümler üretmeye çalışıyoruz.


Kurumları stabilizasyon adaları olarak düşünebilirsiniz. Bu kurumlar meselesi, Daron Acemoğlu’nun gündeme getirdiği gibi çok önemli. Ancak Acemoğlu kurumlar refahın anahtarıdır derken hangi kurumlar, kimin kurumları sorusunu gündeme getirmiyor. Biz bu değişim ortamında kurumlar dediğimiz zaman, kurumlar farklı aktörlerin karşı karşıya geldikleri ve mücadele edip ittifaklar kurdukları alanlardır. Onun için kurumlar çok değişken olgular, onların değişkenliğine çok dikkat etmek gerekiyor. Bu yüzden biz çok belirsizliklerin olduğu bir dünyadayız. Mesela 16. yüzyılda bu dünyayı Machiavelli kaderle anlatır. Prens, bir kişiyi temsil etmez, rasyonel bir çözüm arayışının metaforudur. Prens bu nedenle pratik ve pragmatik bir rasyonalite ile hareket eder fakat önüne beklenmedik engeller çıkar.


Örneğin COVID beklenmedik bir engel, geliyor birdenbire. Bunun için prensin inşa ettiği bütün kurumsal ortam çöküyor ve baştan başlıyor. Bu hayat ve hayatın değişkenliği meselesi. Kriz dönemlerinde bu değişkenlik ve hayatın belirsizlikleri yoğunlaşıyor. Böyle bir dönemdeyiz şimdi.



49W: O zaman, siz Daron Acemoğlu’nun exclusive (dışlayıcı) ve inclusive (kapsayıcı) kurumlar tanımlamasını çok geçerli veya kapsayıcı bulmuyorsunuz diye tahmin ediyorum.


Huricihan İslamoğlu: Hayır, çünkü kapsayıcı dediği kurum dışlayıcı da olur durumlara göre. O anki ittifaklar veya aktörler arasındaki çelişkiler önemli. Özellikle aktörleri ön plana çıkarmak çok önemli. Öyle olunca da, Çin - Amerika, Doğu - Batı gibi ayrımlar anlamsızlaşıyor. Değişimin ön plana çıktığı böyle dönemlerde bu ikilemler çok anlamsız ve liberallerin en büyük dramı bu ikilemlerin farklarının bulanıklaştığını göremiyor oluşları. O kadar savunmadalar ki, başka yere tutunamadıkları zaman ‘woke’ kimliklerine tutunuyorlar.


49W: Peki bahsettiğimiz liberal paradigma sadece liberallerin sahip olduğu bir paradigma mıydı, cumhuriyetçi partinin de alışılageldik isimleri bu paradigmanın içinde değiller miydi?


Huricihan İslamoğlu: Tabii, onlar da muhafazakarlık konusunda bu ayrımı varsayıyorlardı. Muhafazakarlık tanımı da artık geçerli değil, nasıl liberallik tanımı geçerli değilse muhafazakarlık da geçerli olmaktan çıktı.


Somut politikadan konuşalım, 1930’lardan bu yana Amerika tarihine baktığımızda muhafazakarlar piyasalara müdahale etmekten kaçınırlarken liberaller piyasalara müdahale edip işçi sınıfını, toplumun yoksullarını korumak ister. Cumhuriyetçiler sermaye taraftarıdır, sermayeye yani şirketlere dokunmak, vergilendirmek istemezler. Liberaller ise vergilendirip sosyal hizmetler sağlamak, altyapı tesisleri yapmak ve kamu alanını genişletmek isterler. Bu ayrım şimdi ortadan kalktı.


Bu kategorilerin geçerlilik iddiasına mesafeli olalım ve bugünkü duruma bakalım: Trump ne yapacak? En enteresan durum o. Trump’ı öcüleştirmek hiçbir işe yaramaz. Sadece liberallerin kendilerini rahatlatmak için kullandıkları terapik bir araç Trump’ın kötüleştirilmesi. Zaten kampanya çerçevesinde de Trump ve takipçilerini ‘weird’ kelimesiyle tanımlamışlardı, tam olarak ucube demektir tercümesi. Kendileri bu tanımlamayı çok beğendiler ama, bu tanımlama onları Amerika toplumuna bin kat daha yabancılaştırdı.


Benim Amerika’ya gittiğim zaman birlikte yaşadığım bir aile vardı. 1970’lerde hali vakti yerinde bir işçi ailesiydi. Amerika’da işçi terminolojisi çok kullanılmaz, orta sınıf diyelim. Bu aile yükselen orta sınıfın bir parçasıydı, 1980’lerde ekonomik olarak yerle bir oldular. US Steel’de çalışıyorlardı ve US Steel Doğu Avrupa’ya gitti. Amerika dışına çıktılar çünkü Amerika’da işçi fiyatları yüksekti, işçiler sendikalaşmıştı. Benim tanıdığım aile de sendikalı işçi ailesiydi, evlerini satmak zorunda kaldılar ve mobil evde yaşıyorlardı. Mesela bu aile Trump’a oy veriyor, çünkü liberallerin onlara hiçbir şey söylemediğini, onların kim olduklarını ya da hangi dili konuştuklarını anlamadıklarını söylüyorlar.



Trump ile Kamala Harris’in başkanlık münazarasını seyretmişsinizdir. Bir iğrenerek bakma var Trump’a, insanlar bütün bunları belleklerine kaydediyorlar. Benim gördüğüm kadarıyla hayatta yapılacak en büyük hata karşındakini kendinden daha aşağı görmek. Hep karşındakini kendinden daha akıllı, daha iyi olarak görmek gerekli. Demokratlar olduğu gibi yüzlerinin üstüne düştüler bu nedenle, hiç yapılmayacak şeyler yapıldı.


49W: Siyaset krizlere çözüm aramaktır, belirsizliklerle mücadele etmektir demiştiniz. Sizce cumhuriyetçiler hangi krizleri doğru teşhis ediyorlar, ve nasıl çözümlerle geliyorlar?


Huricihan İslamoğlu: Cumhuriyetçiler olarak tanımlamıyorum çünkü Trump da tipik bir cumhuriyetçi değil. Trump üzerinden devam edelim, Trump’ın etrafındaki insanlar ne yapmaya çalışıyorlar? Bir şey yaptıklarını söylemiyorum ama ne yapılmaya çalışılıyor ve yapılmaya çalışılanlar çerçevesindeki çelişkiler neler? Bunlara bakmamız lazım. Orada da çözümler için bir paket yok. Bunu kabine seçimlerinde anlıyoruz, karmakarışık ve çelişkili seçimler var.


49W: Kabine seçimlerinde çok da tartışma yaratan isimler oldu.


Huricihan İslamoğlu: Bu isimlerin bir kısmı provokasyon ve senato incelemesinden dönecekler, ondan sonra kimleri atayacaksa atayacak. Dikkat edilmesi gereken en önemli atama, hazine bakanı Scott Bessent. Bu adam finans sermayesinin önemli bir ismidir, Soros’un adamıdır. 1992’de Soros İngiltere ekonomisini salladığı zaman Soros’un birlikte çalıştığı adamlardan biridir ve yeni finans sektörünün en önemli isimlerindendir. Trump’ın Bessent’ı hazineye ataması enteresan.


49W: Yeni finans derken neyi kastediyorsunuz?


Huricihan İslamoğlu: 1933’de Roosevelt döneminde, yani kriz ve kriz bağlamında üretilen çözümlerin oluştuğu dönemde, Glass- Steagal adlı bir yasa çıkıyor. Bu yasa ticari bankalarla yatırım bankalarını ayırıyor. Önemli bir durum bu çünkü Glass-Steagal küçük mevduat sahiplerini korumaya yönelik bir yasa, yani küçük adamı koruyor. Sermaye bankaları hep çok büyük riskler alma eğilimleri gösteriyor ve bu yasayla mevduat sahiplerini bu tip aktivitelere kurban etmek istemiyorlar. Yasayı Bill Clinton kaldırıyor, bunun sonucunda ticari bankalarla sermaye bankaları bütünleşiyor. Mevduat sahipleri bütün spekülasyon hareketlerine ekspoze oluyor.


2010’da büyük kriz geldiği zaman, krizle ilgili tartışmalarda hep söylenen şey Glass-Steagal olsaydı spekülatörlerin bu kadar cesaretlenmeyeceğiydi. Bütün bu Hedge fonların bu düzeylere gelmesinin ve iflas talepleri karşısında mevduat sahiplerinin paralarını alamamalarının nedeni Glass-Steagal’dan vazgeçilmesine bağlanmıştı. Bu olay Dodd- Frank Yasası ile 2010’da geri getirildi.


Bir yasanın serüvenine baktığımız zaman, yasanın oluşmasında aktif olan güçlerin farklı şekillerde birbiriyle ittifak kurmaları ve birbirleriyle çelişki haline gelmeleri süreçlerini konuşuyoruz. Bu yasanın değişmesiyle zaman içerisinde kurumlardaki değişkenliği, yani güç dengesinin değişmesiyle kurumların nasıl dönüştüğünü görüyoruz. 2010’da Dodd-Frank geldiğinde yine yatırım bankaları ile ticari bankalar arasında bir ayrım söz konusu, ondan sonra 2018’de yeniden Dodd-Frank’i kaldırıyorlar. Bu demek oluyor ki, spekülatif sermaye yükseliyor. Şimdi, Trump burada kime göz kırpıyor? Deregülasyon yanlılarına, serbest ticaret isteyenlere göz kırpıyor. Ancak diğer taraftan, gümrük vergilerini de yükseltiyor. Peki, gümrükleri yükseltirken kime göz kırpılıyor? Tüm bu adımları, toplumda hangi aktörlere göz kırpıldığı ve hangi aktörlerden destek çekildiği çerçevesinde analiz etmek gerekiyor.



49W: Trump, hep dediğimiz gibi ABD’de üretim yapmak isteyen sanayici kesimi temsil ediyor, onun gücünü arttırmak istiyor. Ama burada, hazine bakanlığına getirdiği isimle Wall Street’in desteğini mi istiyor? Böyle bir denge yürütüyor mu sizce?


Huricihan İslamoğlu: Evet. Ancak bunu nasıl yürütebilecek, bu mümkün bir uzlaşı mı bilemiyorum. Bunu zaman gösterecek. Bir an için mümkün olabilir, ancak ilelebet olması şart değil. Trump bunun kullanışlı olmadığını görünce çekebilir.


Çinlileşme meselesi bu aslında, duruma göre kuralı yapmak. Mesela Çinliler mülkiyet yasası geçirdikleri zaman üç çeşit mülkiyet tanımladılar: özel mülkiyet, kamu mülkiyeti, kolektif mülkiyet. Batı, Çin’de özel mülkiyeti mutlak tanımadılar diye buna tepki gösterdi, ama Çinliler aslında özel mülkiyeti göreceleştiriyordu. Çin, özel mülkiyeti tanıyoruz ama başka mülkiyetleri de tanıyoruz deyince özel mülk sahiplerinin kayıtsız şartsız egemenliğini reddediyordu ve bu önemliydi. Batı yine Çin’e otoriter diyerek tepki gösterdi ama bu otoriterlikle ilgili bir durum değil, bu bir denge meselesi.


Kamu mülkiyeti dediğimiz büyük devlet şirketlerinin başındaki adamlar çok büyük güçlere sahip. Bu insanları ulusal şirketlerin başındaki adamlar olarak algılamak çok yanlış, küresel ekonomide beş altı ülkenin bütçesinin toplamı kadar bütçeye sahip işletmeler bunlar. Bu insanlar göz ardı edilemez, her an isyan etmeye hazır kolektifler de göz ardı edilemez. Onun için Çinlileri ilgilendiren kısım mutlak mülkiyet ya da hukukun üstünlüğü ilkeleri değil, onları ilgilendiren içerideki dengeleri nasıl tutacakları. Bu dengeleri farklı güçler arasında kısa dönemli süreçler olarak düşünüyorlar. Batılılar mülkiyet yasasına itiraz edince Çinliler hukuk anlayışlarının bir süreç olduğunu, ve değişkenlik gösterebileceğini ifade etmişti. Yasayı bitmiş bir olay olarak almadıklarını, bir yılda bile değişebileceğini ve sadece küresel kapitalist ortamda bir mülkiyeti tanıma sürecini başlattıklarını söylediler. Bir burada yakaladım Çinlileşme meselesini, bir de müdahaleler meselesinde. Elon Musk’a baktığımızda onun görev tanımı ekonomiye olan müdahaleleri ortadan kaldırmak, ve burada bir problem var. Hangi müdahaleler? Hangi aktörleri karşılarına alacaklar? Baktığımızda finans sektörü meselesi hiç gündeme gelmiyor çünkü Amerikan ekonomisi müthiş bir borç içerisinde, faiz ödemeleri çok yüksek. Elon Musk devlet harcamalarını azaltacak diye söyleniyor ama en büyük harcama kalemi faizler. İkinci en büyük harcama ise askeri harcamalar. Amerikanın dünyada 800 civarında askeri üssü var. Birçok savaşta yer alıyor; Afrika, Ukrayna, İsrail meseleleri var. İsrail’e ne kadar silah ve maddi yardım yapıldığını gördük.


Elon Musk devlet harcamalarını azaltmaya çalışırken askeri harcamalara ve şirketlere yapılan büyük teşviklere dokunmuyor, sosyal harcamaları kısıyor. Aklımda sosyal hizmetlerin eyaletlere kaydırılıyor olabileceği sorusu var. Bu aklıma California ve Texas meselesi olarak geliyor, oralarda yerel kaynaklar var ve altyapı çalışmaları eyaletlere çekilmeye çalışılıyor olabilir. Çünkü Amerika’da altyapı çalışmaları çok önemli, Amerika’nın yolları kötü ve köprüleri çöküyor, altyapı durumları cidden kötü. Bu harcamaların eyaletlere çekildiği bir yönlendirme olabilir. Devlet dediğimiz o merkezi devlet çeşitli şekillerde parçalanıyor artık.


49W: Biden döneminin bir bilançosunu çıkaralım. Dediğiniz gibi Trump’ı iktidara getirecek politikalar uygulandı, bir kısmı Trump’ın politikalarını devam ettirmek yönündeyken bir kısmı da Biden’ın yeni altyapı projeleriydi.


Huricihan İslamoğlu: Biden eski bir siyasetçi, 1970’lerden beri önemli bir senatördü. Biden her zaman iyi bir demokrat olma çabası içindeydı. Kongreden işçi sınıfına yarayacak yasalar geçiren ve kamu yararına çalışan bir senatördü. O yüzden yasa çıkarmayı çok iyi biliyor, kendi babası da işçiydi ve eski sanayiden gelen bir adamdı. Başkan olunca da herkes gibi bildiğini uyguladı.


Trump’ın başkanlığında ortaya koyduğu bir model vardı. Biden iktidara gelince bu modeli bir Soğuk Savaş modeli olarak temsil etti. Öte yandan Trump bunu böyle temsil etmezdi deniyor çünkü Trump gümrük vergilerini yükseltirken Kuzey Kore’de görüşmeler yapmaya gitti. Bu yine bir Çinlileşme meselesi: Trump olayları teke tek oynayan biri. Bir emlakçıyla karşı karşıya olduğunuzu anlıyorsunuz. Trump ilkeler düzeyinde hareket eden biri değil, Biden ise tam bir Soğuk Savaş modeli uygulayarak bizden olanlar ve bizden olmayanlar ayrımını keskinleştirdi.


Demokrasi olanlar ve olmayanlar arasında da ayrım yaptı ama Türkiye ve Macaristan’ı demokrasi saymazken Mısır’ı demokrasi saydı. Kendi çapında böyle ayrımlar yaptı, hep genel anlayışlardan, genel kavramsallaştırma modellerinden yaptığı çıkarımlar bunlar. Trump’ta böyle bir genel formüller çerçevesinde hareket etme durumu yok, bu büyük bir fark.


Biden CHIPS Yasasını çıkardı, yani üretimi Amerika’ya getirme çabası vardı. Çünkü Covid döneminde arz aksamaları oldu, fiyatları aslında arz aksamaları yükseltti. Arzdaki aksamaları engellemek için CHIPS yasası ile Intel’e büyük yardımlar ve teşvikler yapıldı, Intel Ohio’da büyük bir fabrika açtı. Yani, bu yasa anlaşılır bir durum. Sonra kapsamlı bir reform paketi olarak Build Back Better planını hazırladı, ama meclisten geçiremedi.


Trump’ın şu anda kazanması sadece başkanlık mevkiini kazanmasıyla sınırlı değil. Kongrede, senatoda ve yargıda Trump destekçileri egemen olacak. Biden’ın kendi bildiği gibi kamu hizmeti anlayışı kapsamında uygulamak istediği yasaları mahkemeler kabul etmedi. Mesela kamu anlayışı çerçevesinde öğrenci borçlarını hafifletmeye yönelik planları mahkemeden geçmedi, plan bölük pörçük oldu. Biden kendi üslubunda bir şey yapmaya çalıştığı zaman engellendi, başarıyla meclisten geçen yasalar da Trump’la süreklilik içerisinde olan politikalardı. Onun için Biden’da bir trajik figür durumu var, bir trajik kahraman olarak görülebilir. Acıklı bir durum oldu ve siyasi kariyeri acıklı bir şekilde bitti. Başka bir dönemin adamıydı Biden.


49W: Yani, Trump’ın yapmak istediklerini Biden’ın bir Soğuk Savaş’a dönüştürmesi o dönemin adamı olmasıyla alakalı. Ancak Soğuk Savaş’a dönüştürme durumunu çıkarlara dayanan eylemleri, ideolojik bir paketle bir araya getirmek olarak da okumak gerekiyor.


Huricihan İslamoğlu: O kuşak ancak bu şekilde meşrulaştırabiliyor. Trump’ın politikalarını meşrulaştırma kaygısı yok, onun için iş anlaşmalarının başarısı kendinden menkul. Kısa dönemde bir problemi çözüyorsa bu çözüm Trump için meşrudur. Uzun dönemde bir meşruiyet kazanması onun için önemli değil. Amerika müttefiklerine sadık mı, müttefiklerini ne şekilde tanımlıyor, bu tür kaygıları yok. Biden bunu tanımlamaya çalışırken kendini karmakarışık bir demokrat tanımlaması içinde buldu.


49W: Biz genelde devlet dediğimiz kurumun uzun dönemli planlar yaptığını, başarıya ulaşanların da uzun dönemli vizyonlar yaratanlar olduğunu öğrenegeldik. Sizin kurduğunuz çerçevedeyse kısa dönemli planlar yapan, anlık hareket edenlerin başarılı olduğu düşünülüyor.


Huricihan İslamoğlu: Günümüzde böyle bir durum oluştu, sizin dediğiniz devlet anlayışı başka bir zamanın devlet anlayışıydı. Ben bu dönemde 16. yüzyılın başını ve Machiavelli’yi düşünüyorum, çünkü bilinen her şey altüst oluyor. Böyle bir dönem bu.


Bu konuyu şöyle ele alalım, piyasa ortamının krizden önce kendini yerleşmiş olarak algıladığı dönemde bir zenginleşme yaratıldığını ancak bu zenginleşmeden dışlananların olduğunu, eşitsizliğin mevcut olduğu biliniyordu. Bunu biz büyük krizle keşfetmedik, bunun zaten farkındaydık. Mesela Latin Amerika’da 1990’larda sosyal demokrat hükümetler iktidara geldi. Bu dönemde sermaye herkese popülist damgası bastı. O devlet, sanki eski devletmiş gibi popülist hamleler yaptı, halbuki küresel kapitalist ortamın bir ürünüydüler; fakat yine de eski devletmiş gibi hareket etme iddiasındaydılar.


Artık popülizm falan rafa kaldırıldı, hiç konuşulmuyor fark ederseniz. Hem Erdoğan hem Orban çok farklı bir şekilde hareket etmeye başladılar, mercimek çorbası dağıtmak gibi popülist politikalar yok artık. Şimdi, Mariana Mazzucato’nun bize anlattığı iktisadi misyon üstlenmiş devlet yapıları var. Yönetimler birer iktisadi aktör olarak karşımızdalar, kendilerini öyle tanımlıyorlar. Devlet mevcut ekonomik düzenin daha iyi bir yere taşınabilmesi için kendine bir iktisadi rol edinmeye çalışıyor. Başarılı olacaklar mı bilmiyoruz, ama devlette böyle bir dönüşüm amaçlanıyor.



49W: Bu misyonu biraz açabilir miyiz? Mazzucato hem sürdürülebilirliğe, hem iklim dönüşümüne atıf yaparak devletlerin tüm sektörleri kesebilecek şekilde yönlendirmeler yapabileceğini söylüyordu. Trump’ı bu ekonomik düzende nereye koymak gerekiyor?


Huricihan İslamoğlu: Bizim bildiğimiz devlet hegemonyanın alanıdır, hegemonyanın ifade bulduğu alandır. Bu alan içerisinde karar verme mercileri, yargı mercileri vardır. Bunlar hegemonyanın yani egemen sınıfın farklı kesimlerde çeşitli düzeylerde ittifak kurduğu ya da zıtlık yaşadığı alanlardır. Yönetimin hareketlerinin meşru kılınması sürdürülebilirliği için önemli bir şeydir. Şimdi sürdürülebilirlik kaygısı meşruiyetten değil iktisadi alanda elde edebildiği başarılardan geçiyor. Artık bildiğimiz devlet yok; bildiğimiz kurumlar çerçevesinde kurumu tanımlayan toplumsal sınıf içeriği kurumda kalıyor, bir devlet mekanizmasının parçası değil. Bu, tamamen yeni bir durum. Bu yeni olguyu görüp tanımamız lazım, eski devlet ile bir ilgisi yok artık. Eski devletin meşruiyet kaygısı, toplumla ilişki kaygısı var. Burada böyle bir şey yok artık.


Derslerimde piyasa toplumları gündeme geldiği zaman söylemeyi sevdiğim bir söz vardır. Thatcher, ‘’Toplum diye bir şey yoktur, yalnızca ekonomi vardır’’ demişti. Sendikalar, üniversiteler, tüm toplumsal aktörler engellerdir, bizi ilgilendiren ekonomidir dedi. Ekonomi de bireylerden oluşur, bireylerin iktisadi faaliyetleridir. Şirketler de bireydir, bununla ilgili yasalar çıktı ve mahkeme kararlarıyla şirketler bireyleşti. Böyle bir ortamda yönetimden bahsediyoruz, artık bunlara devlet demek yanlıştır. Yönetim diye tanımlamak lazım, bir şirket nasıl yönetiliyorsa bir iktisadi alanın böyle yönetilmesi söz konusu. Bu yönetici olma vakfına sahip adam Trump mı sorusu akla geliyor, kendini öyle bir konumda buluyor ama bundan ne çıkar bilemeyiz.


49W: Biden’ın yapamadığı altyapı harcamalarını Trump’ın yapma ihtimali var mı?


Huricihan İslamoğlu: Merkezden yapamaz, unutmayın ki Trump serbest piyasacı bir adam. Şu anda, daha önce uygulanamayan serbest piyasa uygulamalarının en radikal şekilde uygulanmasını öngören bir modelle karşı karşıyayız. Bu yönetim modeli, buna hizmet edecek. Daha önce yapılamadı, çünkü popülizm serbest piyasa modellerine bir engel oldu. Bunun için popülizm büyük eleştirilere maruz kaldı ve rafa kaldırıldı. Öyle bir ortamdayız ki, şirketler dünya tarihinde görülmemiş kadar büyük bir güce sahip. Milyarderler dediklerimiz oyuncak değil, bu insanların kontrol ettiği servet hiç görülmemiş bir şey. Biz trilyonun ne demek olduğunu anlamıyoruz bile.


49W: Bir yandan devletin, ya da yönetimin, bir iktisadi araç olarak hareket ettiğini söylediniz. Bir yandan da teknoloji şirketleri devasa bir sermayeyi kontrol ediyorlar ve insanların karar mekanizmalarını yöneten çeşitli teknolojik araçlara sahipler. Tekno-feodalizm tartışmalarının mevcut olduğu bu ortamda, insanlar yeni sermayenin ne olduğunu anlamaya çalışıyor. Apple, Nvidia, Alphabet gibi teknoloji şirketlerinin rolünü nasıl görüyorsunuz, devletleri nasıl şekillendiriyorlar? Bir tekno şirketler birlikteliği yönetimi söz konusu mu?


Huricihan İslamoğlu: Birliktelik diyemem, ama etkin olmaya çalışıyorlar. Teknoloji şirketleri, özellikle Trump’ın başkan yardımcısı Vance aracılığıyla Trump’ın yanına girdiler. Elon Musk da orada, ve Elon Musk Ukrayna Savaşına bir şekilde müdahale etti. Resmen interneti kesti, neredeyse Ukrayna tarafında savaş duruyordu. Bunun için potansiyel bir güç var ellerinde, daha bu gücü kullanmış değiller. Bu gücü nasıl bir siyasi güce çevirecekler, bilemiyoruz. Ancak benim gördüğüm ve içinde bulunduğumuz bu dönem, dengeleyici güçlerin eksikliğinden, bu tür kurumsal dönüşümlere çok açık.


49W: Peki önümüzdeki süreçte Çin ve ABD rekabeti ne olacak? Gümrük vergileri konusuna çok değindik ama küresel ölçekte Çin ABD rekabeti açısından etkileri neler olacak?


Huricihan İslamoğlu: Bunu konuştuğumuz şeyler çerçevesinde görmek lazım. İlk önce gümrük vergileri meselesine bakalım, bunlar ne kadar etkileyecek ve ne kadarı uygulanabilecek?


49W: ABD rezerv paraya sahip ve bütün finans gücünü buradan sağlıyor. Siz de diyorsunuz ki devlet harcamalarının büyük bir kısmını faizler oluşturuyor. Bu avantajın bir dezavantajı gibi mi oluyor? Bu rezerv paradan vazgeçebilirler mi, böyle bir siyasi hareket görüyor musunuz?


Huricihan İslamoğlu: O rezerv paralardan Amerika vazgeçse Çinliler onları vazgeçirmez. Bu, rezerv para olarak doların dünyanın evrensel para birimi olma meselesidir. Amerika bundan vazgeçmek istese, Çinliler buna itiraz edecek. Mesela benim size bin dolar borcum olsa, siz mi vazgeçmek istersiniz ben mi? Borcun alacaklısı vazgeçmek istemez.


49W: Hatta Trump’ın yardımcısı J. D. Vance birkaç sene önce, Merkez Bankası Başkanı Jerome Powell’a rezerv paraların dezavantajının ne olacağını sorarak tartışma başlatmak istemişti. Yeni akım dediğimiz cumhuriyetçilerde de bu akımı sorgulayanlar var gibi duruyor.


Huricihan İslamoğlu: Tabii ki var, ancak Çin onları durduruyor. Çin Amerika’nın kendisine olan borcunu dolarla ödemesini istiyor, bütün mesele bu. O denge bozulursa Çin ekonomisi çok sarsılır, buna izin vermiyorlar.



49W: Çin’de ABD’nin olası rezerv paradan vazgeçme ihtimali karşısında yeni bir ekonomi modeli, küresel ticaretten faydalanmayan ve iç talebini arttırıcı başka pazarlar aramaya yönelik tartışmalar var mı?


Huricihan İslamoğlu: Başka pazarlara yönelme meselesini şu an daha ciddi yapıyorlar. İç pazara öncelik verme politikalarını uyguluyorlardı zaten. Son büyük ekonomik kriz ve COVID’den sonra Afrika pazarını önemsemeye başladılar. Bilinmeyen bir nokta ise Orta Doğu pazarında oldukça aktif olmaları. Örneğin, Çin Suriye’de oldukça etkili ve bu nedenle Amerika, bu etkinin önünü kesmek istedi. İsrail’de de Çin’in ciddi yatırımları var, Amerika, IMEC projesiyle bu durumu sınırlamaya çalıştı ancak başarılı olamadı. Çin Hayfa Limanı’nı satın almak isterken izin vermediler, Çin Hayfa’nın kargo yönetimini yapıyor ama sahibi değil. Netanyahu Hayfa’yı satışa koyduğunda Biden bizzat ona telefon ederek Çin’e satışını engelledi ve bir Hint şirketi olan Adani’ye satıldı.


49W: O halde ikinci Trump dönemi ABD ve Çin rekabetinin daha görünür biçimde kızıştığı bir dönem olacak. Sorularımıza vakit ayırdığınız için teşekkür ederiz.


Huricihan İslamoğlu: Ben teşekkür ederim.



2 Comments


Fotoğraf Görkem
Fotoğraf Görkem
2 saat önce

Hocanın güç ilişkilerine ve aktörlere değinmesi çok şık olmuş ve ne yazık ki çoğu entelektüel kurumlar ve devletlerin içindeki güç mücadelelerini atlıyor, hayal edemiyorlar. Çok teşekkürler, harika röportaj.


Trump bence yaratıcı yıkım denilen şey olacak. Teknofeodalizmin olduğu ve özellikle servet eşitsizliğinin çok arttığı bir süreçte bunları accelarate edecek, zaten culture war önemini yitirmişken insanlar için sınıfları daha önemli olabilir trump'ın 4 yılı bittiğinde fikrimce.


(abd net enerji üreten bir ülkeyken sol fikirleri daha kolaylıkla uygulayabilir)


Trump re-industrilization istiyor ama bunun için zayıf dolar lazım bazıları tarifflerin bile yetersiz olacağını doların değerini arttıracağını söylüyor iç talebi kıssa bile.

Edited
Like

yaz hüznü
yaz hüznü
17 saat önce

çok güzel bir mülakat olmuş elinize sağlık. hocayla daha çok röportaj bekliyoruz. bir de şirketler mevzusunu ve finans kapitalin, yatırım şirketlerinin mevcut ve geçmiş örneklerini ele aldığınız ve ileride olası etkilerinin güç ve manipülasyon bakımından incelediğiniz yazılar görürsek çok seviniriz. tekrardan teşekkürler.

Like

Son Eklenenler

bottom of page