top of page
Yazarın fotoğrafıHuricihan İslamoğlu

Biden’ın Bir Yılı – ABD Dış Politikasında Neler Değişti?

ABD’de 20 Ocak 2021 tarihinde Joe Biden başkan seçilmiş ve başa geliş sürecinde Donald Trump’tan farklı bir başkan olacağına ve Trump’ın bozduğu eski dostlukları yeniden kuracağına dair bir retorik geliştirerek Trump dönemini hiç yaşanmamış gibi gösterme çabasına girmişti. Geçen bir yılda ABD dış politikası karşımıza nasıl bir tablo çıkardı? Biden dönemi Trump döneminden ne ölçüde ayrışabilir? Huricihan İslamoğlu, sorularımızı 49W için cevapladı.

Öncelikle, Trump’ın dış politika vizyonuna bakarsak, Trump’ın gerek Avrupa Birliği gerekse de NATO ile ilişkileri bozmasının belirli sebepleri vardı. Trump döneminde ABD’nin AB ve NATO ile ilişkisinde gidilen değişiklikler, dramatik bir şekilde yapılsa da bu daha çok ABD’nin içinde bulunduğu iktisadi krizin bir sonucuydu.

Dış politika vizyonunu iktisadi politikalardan ayırmak zor. Trump’a göre NATO, harp sonrası dönemin bir kuruluşuydu ve dönemin koşullarının gereği olarak büyük ölçüde ABD’nin desteklediği bir kurumdu. Trump’ın yaklaşımı, II. Dünya Savaşı sonrası finansal gücü diğer ittifak üyelerinden fazla olan ABD’nin eskiden verdiği derecedeki desteği artık vermeme politikasına geçmekti. Zaten, Almanya gibi AB üyesi ülkelere kıyasla günümüzde Amerikan ekonomisi sıkışmış durumda. Bunda Amerika’nın askeri harcamaları çok önemli bir yer işgal ediyor. Özetle hem ABD’nin içinde bulunduğu koşulları hem de Trump’ın iktidara geldiği platformu göz önünde bulundurursak AB ve NATO’ya yönelik politika değişiklikleri meşruydu. Trump dönemi Amerika’sının içinde bulunduğu ekonomik sıkışıklık bunu gerektiriyordu. Her ne kadar Avrupa’nın politik şıklıklarına uymasa da ekonomik sıkışıklığı düzeltme iddiasıyla göreve gelen bir başkanın ilk yapacağı şeylerden birisi bu olmuştu. Biden yönetimi ise her ne kadar Trump’ın bozduğu ilişkileri düzeltme vaadi sunsa da bu kurumlara yapılacak büyük harcamalar konusunda eli kolu bağlı durumda. Ayrıca, Biden yönetiminin Trump’tan farklı olma iddiasına rağmen dış politikada yaptığı çoğu şeyin Trump’ın politikalarını sürdürmek olduğunu görüyoruz. Bunu Çin’e yönelik tavırda da görebiliriz. Çin ile olan politikalarda bir değişiklik olmayacağı ilk günden altı çizilerek söylenmişti. Fakat iki yönetimin dış politikası arasındaki fark şudur ki aynı politikaları Biden, Trump’ın pragmatik yaklaşımının aksine liberal söylemin normatif, dogmatik kategorilerine uygun bir şekilde sürdürüyor; bir anlamda soğuk savaş ortamı yaratıyor.

Demokratlar soğuk savaş söylemi içerisinde kendi kimliklerinin tanımını buluyorlar. Diğer bir deyişle demokratlar; demokratik ilkeler, hukukun üstünlüğü gibi değerlerin kendilerinde bulunup “onlar “da bulunmaması gibi bir karşıtlık söyleminden besleniyorlar. Halbuki, Cumhuriyetçiler bu konuda çok daha pratik hareket ediyor. Son harp sonrası dönemin tarihine bakıldığında, Soğuk Savaş söyleminden açılımlar arayanlar hep Cumhuriyetçiler olmuştur. Cumhuriyetçilerde karşı tarafın düşman olduğu zaten belli ise de bu düşmanla gereğince, çıkar doğrultusunda masaya oturulur, hatta ahbap da olunur düşüncesi mevcut. Mesela Richard Nixon, Soğuk Savaş sürerken Çin’i açmıştı. Ronald Reagan döneminde, ABD’de yeni girişimlerle computer sanayisi geliştirilmiş, Rusya büyük harcamalara itilmiş ve bunu kaldıramayan Rusya’nın ekonomisi batmıştı. Fakat günün sonunda Reagan, Mihail Gorbaçov’la müzakerelerde bulunup soğuk savaşı bitirmişti. Biden yönetiminin ise Avrupa ülkeleri Çin’le Kuşak&Yol yatırım anlaşmasını imzaladığı sırada, sanki Soğuk Savaş dönemindeymişiz gibi AB’den Çin ile ilişkilerini kesmesini istediğini görüyoruz. Mesela, Almanlar ve Çinliler karşılıklı yatırımlarla çok yakın bir ilişkiye sahipken, Joe Biden’ın günümüzde dünyada iktisadi bir güç olan Almanya’dan Çin ile ilişkisini kesmesini istemesi durumun gerçekliği ile hiç uyuşmuyor.

Trump, Türkiye’yi “idare etmek” için, bir gün Erdoğan’ı pohpohlarken ertesi gün karşı hamleler yapıyordu. Mesela, Suriye’de Kürtler meselesinde hiç taviz vermezken orada Kürtleri eğiten Brett Mcgurk’ü görevden alarak Erdoğan’a bir taviz vermişti. Biden yönetimi ise deklarasyon yayınlıyor veya Dışişleri Bakanı Blinken Türkiye’nin seçilmiş hükümetini tehdit ediyor. Özetle, Trump türlü manevralar yapıyor fakat diyaloğu kesmiyordu. Çok benzer şeyleri Reagan da yapmıştı. Trump’ı anlamak için Reagan’a, Nixon’a bakmak gerekir. Bu isimler ABD tarihinin en sevilmeyen başkanları olsa da harp sonrası dönemde en kilit olayları gerçekleştirmiş kişilerdir. Örneğin Orta Doğu’ya bakacak olursak, Trump döneminde ABD, Sisi’yi o bölgede askeri bir güç haline getirdi. Kuzey Afrika, Mısır, Sudan, Habeşistan, bu bölgeler Sisi’nin elinde olduğundan dolayı Sisi’ye verilen destek ABD için Afrika’ya giriş demekti. Fakat, ABD’den daha önce Sisi’yi Çin desteklemişti. Çin’in Mısır’da büyük yatırımları bulunmasının etkisiyle Trump geri kalmamak adına desteklerini artırdı. Ayrıca, Mısır’ı İsrail’le uzlaştırıp İsrail’i bir Orta Doğu ülkesi yapma yoluna gitti. İsrail’in Orta Doğu’da bir aktör olması ayrıca ABD’nin körfezle olan ittifakını sağladı. Körfez ülkeleri başka ilişkilere entegre edildi. Tüm bu politikalar sonucunda ise Arap bloğu kırılmaya başladı. Özetle Trump, Orta Doğu’da blokları kırdı ve İsrail’in o bölgede yerini perçinledi. Artık İsrail’in gitmek üzere olan yabancı güç olma vaziyeti ortadan kalktı ve Amerikan çıkarları doğrultusunda bölge yeniden düzenlenmiş oldu.

Röportaj: Abdulvahit Gezer, Ubeydullah Ademi

Metin haline getiren: Dilruba Turan

Comentarios


Son Eklenenler

bottom of page