“Eşit İşe Eşit Ücret”
Kadınlar eşit işe eşit ücret talep ediyorlar! Dünya genelinde kadınlar, kendileriyle eşit eğitim seviyesine sahip olan ve eşit iş sorumluluğu üstlenen erkek meslektaşlarından daha düşük maaşla çalışıyorlar. Cinsiyete dayalı ücret farkı, işgücü piyasasında ücretli çalışan kadın ve erkeklerin ortalama ücretleri arasındaki farkı gösteriyor.
Nereden çıktı bu “cinsiyete dayalı ücret farkı” kavramı?
İkinci Dünya Savaşı’nın bitmesi, erkeklerin cepheden dönmesi ve savaş süresince işgücü piyasasına katılan kadınların “evlerine dönmeye” ya da öğretmenlik, hemşirelik, sekreterlik gibi “kadın işlerinde” çalışmaya itilmesinin ardından Amerikalı kadınlar sosyal hakları için ayaklanarak ikinci dalga feminizm hareketini başlattılar.
Photograph from an abortion protest march in New York City, 1977. Peter Keegan / Getty Images) Credit: https://www.thoughtco.com/abortion-on-demand-3528233
İlk dalga feminizmin öncüleri olan süfrajetler (sufferagates) kadınların oy hakkına odaklanırken, ikinci dalga feministler kadınların kamusal ve özel alanda ellerinden alınan sosyal haklarına odaklandılar.
Kadın cinsel ve üreme hakları, kürtaj hakkı, tecavüz, hane içi şiddet, kadının iş güvenliği, azınlık kadınların hakları gibi pek çok konu tartışmaya açılırken, 1963 yılına gelindiğinde, işgücü piyasasındaki Amerikalı bir erkeğin kazandığı her 1 dolara karşılık, bir kadın 60 cent kazanıyordu. Bu farkla birlikte cinsiyete dayalı ücret eşitsizliği de tartışılmaya başlandı. “Equal Pay” (Eşit Ücret) yazılı pankartlar kadın hareketinde yer almaya başladı.
İkinci dalga feminizmin ses getirmesi ve kadınların eşit işe eşit ücret talebinden vazgeçmemesiyle birlikte cinsiyete dayalı ücret eşitsizliğini bitirmeyi amaçlayan “eşit ücret yasası” ABD’de 1963 yılında John F. Kennedy tarafından imzalandı.
(President John F. Kennedy signing the 1963 Equal Pay Act, a law top women leaders saw as part of a larger movement
against underpay and overwork. (Photo: Public Domain)
Eşit ücret yasası, ücret ayrımcılığını yasaklayarak kadın ve erkeklere eşit ücret ödenmesi gerektiğini belirtiyor ve işgücü piyasasında yer alan kadın ve erkeklere yapılan tüm ödemeleri kapsıyor: maaş ödemeleri, ikramiyeler, tazminatlar ve ücretli izinler.
İstatistikler ne söylüyor, cinsiyete dayalı ücret eşitsizliğinde dünya ne durumda?
Eşit ücret yasasının imzalanmasının ardından yıllar geçmiş olmasına rağmen tam bir eşitlikten bahsetmek mümkün görünmüyor. Dünya Ekonomi Forumu’nun, 2021’in Mart ayında yayımladığı Küresel Cinsiyet Eşitsizliği 2021 Raporu’nda cinsiyetler arası eşitsizlik; ekonomik katılım ve fırsatlar, eğitime katılım, sağlık, ve politik güçlendirme olarak dört alt başlıkta ele alınmış.
Rapora göre dünya genelinde ücret eşitsizliği oranı %32,3. 156 ülkeden veriler toplanarak hazırlanan raporda en az eşitsizliğin olduğu ülkeler İzlanda, Norveç, Finlandiya ve İsveç gibi Nordik ülkeleri olarak karşımıza çıkıyor. Türkiye ise bir önceki yıla göre 3 sıra gerileyerek 133. sıraya yerleşmiş görünüyor. Ücret eşitsizliğinin en baskın olduğu ülkeler ise toplumsal cinsiyete dayalı geleneksel kodların baskın olduğu Afganistan, Yemen, Irak ve Pakistan.
Eğitime katılım, tüm alt başlıklar arasında eşitliğin en büyük ölçüde sağlanabildiği alan olarak karşımıza çıkıyor. Verilere göre 121 ülke eğitime katılımdaki eşitsizliği en az %95 oranında sonlandırmış durumda, bu ülkelerin 64’ü en az %99.5 oranında eşitliği sağlamış görünüyor. Eğitimde eşitliğin henüz sağlanamadığı ancak sağlanmasına en yakın ülkeler İzlanda, Filipinler ve Birleşik Krallık’ken, eşitlikten en uzak ülkeler Afganistan, Çad ve Demokratik Kongo Cumhuriyeti. Eğitime katılımdaki eşitsizliğin dünya geneline kıyasla yoğun olduğu bölgeler ise Sahra-Altı Afrika ve Ortadoğu ülkeleri. Türkiye, eğitime katılımda 156 ülke arasında 101. sıraya yerleşmiş görünüyor. TÜİK’in yayımladığı son verilere göre Türkiye’de en az bir eğitim düzeyini tamamlayan kadınların oranı 2020 yılında %87,7 oldu. Bu oran 2019’da %85.7’ydi.
Kadınların eğitim seviyesi yükseldikçe işgücüne daha fazla katıldıkları da görülüyor. Verilere göre; okur yazar olmayan kadınların işgücüne katılım oranı %12,4, lise altı eğitimli kadınların işgücüne katılım oranı %24,1, lise mezunu kadınların işgücüne katılım oranı %29,9, mesleki veya teknik lise mezunu kadınların işgücüne katılım oranı %37,0 iken yükseköğretim mezunu kadınların işgücüne katılım oranı %65,6.
Sağlık alanında cinsiyet eşitsizliğine bakıldığında, dünya genelinde eşitsizliğin %7 oranında olduğu görülürken, 56 ülkede eşitliğin sağlanmış olduğu belirtiliyor. Sağlık alanında eşitliğe en yakın ülkeler Bahamalar, Bostwana ve Brezilya. Buna karşın, erkek çocukların kız çocuklardan üstün görüldüğü veya doğum öncesi cinsiyet tercihinin yapılabildiği Çin, Hindistan, Azerbaycan gibi ülkelerde kız-erkek bebek doğum oranının çarpık olmasına bağlı olarak eşitsizlik dünya geneline göre daha yoğun. Türkiye ise çok başarılı bir tablo sergileyemeyerek 105. sıraya yerleşmiş görünüyor.
Eşitsizliğin en yoğun deneyimlendiği alan politik güçlendirme, yani kadınların politikaya katılımı. Politik güçlendirme alanında dünya genelinde eşitsizlik %78 oranındayken; endeksin kapsadığı 156 ülkedeki toplam 35.000 parlamento sandalyesinin yalnızca %26.1’i kadınlar tarafından dolduruluyor. Eşitsizlik, bürokraside de kendini gösteriyor; dünya genelinde 3400 bakanın yalnızca %22.6’sını kadınlar oluşturuyor. Eşitliğe en yakın ülkelerin İzlanda, Finlandiya ve Norveç, eşitsizliğin sonlandırılması konusunda en dezavantajlı ülkelerin ise Vanuatu, Papua Yeni Gine ve Yemen olduğu gözlemleniyor. Türkiye’den verilere bakıldığında da durum çok farklı görünmüyor. Türkiye raporda, politik güçlendirme alanında 114. sıraya yerleşmişken TÜİK 2021 verilerine göre; 2021 yıl sonu itibarıyla 582 milletvekili içerisinde kadın milletvekili sayısının 101, erkek milletvekili sayısının ise 481 olduğu belirtilmiş. Bununla birlikte, meclise giren kadın milletvekili oranının, 2007 yılında %9,1 iken bu oranın 2021 yılında %17,4’e yükseldiği gözlemlenmiş.
Cinsiyetler arası ücret farkı zaman içerisinde nasıl değişti?
Dünya genelinde henüz eşitlikten söz edilemese de, ikinci dalga feminizmin yükselişinden itibaren devam eden aktivizm bazı gelişmelere kapı aralamış görünüyor.
Dünya Ekonomik Forumu’nun verilerine bakıldığında, bir önceki raporun yayımlandığı 2018 yılına göre cinsiyetler arası eşitsizlik %0.5 oranında azalmış görünüyor. İvme bu şekilde devam ederse önümüzdeki 135 yıl içerisinde dünya genelinde eşitlikten söz edilebilecek.
Her alt başlık kendi içerisinde değerlendiğinde; en yakın tarihte sağlanabilecek eşitlik eğitime katılım alanında gözlemleniyor; ortalama 14 yıl içerisinde kız ve erkek çocukların eğitime katılımı eşitlenebilecek. Eşitsizliğin sonlanabilmesi için en çetin süreç ekonomik katılım ve fırsatlarda yaşanacak gibi görünüyor; kadınların ve erkeklerin ekonomik katılımında eşitliğin sağlanabilmesi için önümüzde en az 267 yıl var. Veriler bu şekilde ilerlemeye devam ederse politik katılım ve fırsatlar alanında eşitsizliği sonlandırmak için önümüzde 145 yıl bulunurken, sağlık alanında eşitliğin ne zaman sağlanabileceği belirlenememiş.
Ceza yalnızca cinsiyete dayalı mı kesiliyor?
İşgücü piyasasında kadınlar, yalnızca kadın oldukları için cezalandırılmıyorlar, anne olmak da bu ceza sisteminin bir parçası. Çocuk sahibi kadınlar, çocuk sahibi olmayan kadınlara göre daha az kazanıyor:
TÜİK ve Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) işbirliğinde yayımlanan Cinsiyete Dayalı Ücret Farkının Ölçümü Türkiye Uygulaması Raporu’na göre 25-50 yaş grubundaki ücretli çalışanlar içinde ebeveyn olanların oranı kadınlarda %33 iken erkeklerde %70, çocuğu olan ve olmayan kadınlar arasındaki ücret farkı %11, annelerin ortanca ücret düzeyi babalar ile kıyaslandığındaysa ücret farkı %19 düzeyinde tespit edilmiş.
Ayrıca, Netflix’te yayınlanan “Explained” belgesel dizisinin “Kadınlar Neden Daha Az Kazanıyor?” bölümünde belirtildiğine göre çalışan bir anne, ev işi ve çocuk bakımına partnerinden haftada ortalama 9 saat daha fazla ayırıyor. Bu, tam zamanlı bir işte çalışmakla karşılaştırıldığında yılda 3 ay ekstra çalışmak demek.
Pandemi cinsiyetler arası ücret farkını nasıl etkiledi?
Yalnızca sağlık açısından değil, ekonomik olarak da küresel bir krize yol açan COVID-19 pandemisinin ücret eşitsizliğinde gelinen noktada etkili olmuş gibi görünüyor.
Küresel Cinsiyet Eşitsizliği 2021 raporuna göre kadınlar, COVID-19’dan ekonomik olarak daha fazla etkilendiler, etkilenmeye devam ediyorlar. Raporda pandeminin eşitsizliğe yol açan sonuçlarıyla ilgili öne çıkanlar şunlar:
1- Kadınlar tam kapanmadan etkilenen iş kollarında daha fazla çalışıyorlar.
2- Pandemi sürecinde kadınların işten çıkarılma oranı erkeklere göre daha yüksek.
3- İşten çıkarılan kadınların yeniden istihdam edilme süreçleri erkeklere göre daha yavaş ilerliyor.
4- Evden çalışan kadınlar, çalışma saatlerini azaltıyorlar, terfi edilme ihtimalleri azalıyor ve liderlik pozisyonlarından çekiliyorlar.
5- Kadınlar pandemi döneminde erkeklere göre daha fazla “çift vardiya” yapıyorlar. Yani kadınlar; hem ev işleri ve özellikle çocuk bakımı, hem de profesyonel işleriyle ilgilenmek zorunda kalıyorlar.
Ayrıca, kadınların karşı karşıya kaldığı tüm bu problemlerin yalnızca pandemi süreciyle sınırlı kalmayacağı, orta ve uzun vadede etkilerinin görülebileceği belirtiliyor.
Cinsiyetler arası ücret eşitsizliği nasıl azaltılabilir?
Cinsiyetler arası ücret eşitsizliği global bir problem, ancak çözülemeyecek bir problem değil. Toplumsal normların ve iş yaşamında bazı uygulamaların değiştirilmesi bu eşitsizliği ortadan kaldırabilir. Netflix’te yayınlanan “Explained” belgesel dizisinin “Kadınlar Neden Daha Az Kazanıyor?” bölümünde cinsiyetler arası eşitsizlikle mücadelede yol katetmiş iki ülke olan İzlanda ve Ruanda’nın süreçlerine odaklanılıyor ve ortak bir nokta vurgulanıyor: “Kadınlar çocuklarını yetiştirmeli” kültürel kabulünün sonlanması ve bu kültürel değişimi destekleyen devlet politikaları eşitsizliğin önüne geçebilir.
Belgeselde belirtildiği üzere 1994’e kadar Ruanda toplumsal cinsiyet eşitsizliğinden oldukça uzak bir noktadaydı. Öyle ki, kadınlar evden çıkmak için bile eşlerinden izin almak zorundaydı. 1994’te gerçekleşen Ruanda Soykırımı’nda pek çok erkek hayatını kaybetti ve savaş sonrasında popülasyonun neredeyse %70’ini kadınlar oluşturuyordu. Bu durum kadınların işgücü piyasasına dahil olmasına neden oldu. İşgücü piyasasına dahil olan kadınlar zaman geçtikçe yönetici pozisyonlarında çalışmaya, ardından ülke yönetimine dahil olmaya başladılar. Tüm bu gelişmelerle birlikte karar verme mekanizmalarında kadın görünürlüğünü artıran yasalar geliştirilmeye başladı; Anayasa’ya devlet memurlarının en az %30’unun kadınlardan oluşması gerektiğiyle ilgili madde eklendi. Günümüze gelindiğinde Ruanda’nın parlamentosu %61 kadınla dünyada en fazla kadın oranına sahip parlamento olmakla birlikte Ruanda’da kadınların işgücüne katılım oranı %88. Belgeselde bu iyileşmenin, savaş sonrasında gerçekleşen kültürel değişim ve devlet destekli politikalar sayesinde mümkün olduğu belirtiliyor.
İzlanda’nın hikayesi ise daha farklı. Eşitlikçi politikalar için dönüm noktasını 1975 yılında gerçekleşen kadın hareketi oluşturuyor. 1975 yılında işgücündeki İzlandalı kadınların iş bırakarak sokaklarda yürüyüşler gerçekleştirmesiyle birlikte iş yerleri çalışamaz hale geldi, bu da ülkede büyük bir değişim yarattı. Hareketten 5 yıl sonra, 1980 yılında İzlanda’nın ilk kadın belediye başkanı göreve geldi. İzlanda’yı bugün toplumsal cinsiyet eşitliğinin öncülerinden yapan gelişme 1 yıl sonra, 1981 yılında 3 ay ücretli annelik izni hakkının kadınlara tanınmasıyla gerçekleşti. Annelik izni, 1988 yılında 6 aya çıkarıldı. Ücretli annelik izni kadınların işgücü piyasasında varolmasını kolaylaştırıyordu, ancak yeterli değildi çünkü hala çocuk sahibi olan ailelerde işine ara veren baba değil, anneydi. 2000 yılına gelindiğinde İzlanda eşitliği destekleyen en önemli politikayı geliştirdi ve erkeklere de ücretli babalık izni hakkı tanıdı. Babalık izninin ardından, 2004 yılı itibarıyla İzlanda’da cinsiyetler arası ücret eşitsizliği hızla azaldı ve günümüze gelindiğinde İzlanda, cinsiyetler arası ücret eşitliğinde en üst sırada yer alıyor.
Belgeselde ücretli babalık izninin iş yerinde eşitsizliği azaltmakla birlikte, kültürel bir değişimi de beraberinde getirdiği vurgulanıyor. Bugün İzlanda’da çocuk sahibi olan ailelerde bakım veren yalnızca anne değil, babalar da çocuklarının bakımı konusunda eşit sorumluluğa sahipler. Bu da kadınların anne olduklarında işlerine ara vermelerini ya da işgücü piyasasından soyutlanmalarını engelleyerek eşitsizliklerin ortadan kaldırılmasını destekliyor.
Zeynep Şevval Büyükizgi Kaynakça:
A Brief Summary Of The Second Wave Of Feminism
Comments