top of page
  • Yazarın fotoğrafıFatma Pelin Göçer

Seçim Krizi: Venezuela'nın Derinleşen Çıkmazı




Venezuela, geçtiğimiz Temmuz ayında yapılan cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ardından siyasi krize sürüklendi. 2013’ten bu yana görevde olan Nicolás Maduro ile muhalefetin adayı olan eski diplomat Edmundo González başkanlık yarışına girdi. Ancak, seçim sonuçlarının şeffaf bir şekilde açıklanmaması kazananın kim olduğu konusunda büyük tartışmalara yol açtı.

Ulusal Seçim Konseyi'nin (CNE) açıkladığı resmi sonuçlara göre, Edmundo González oyların %44,20’sini, Nicolás Maduro ise %51,20’sini alarak seçimi kazandı. Ancak muhalefet, bu sonuçlara itiraz etti. Muhalefet tarafından toplanan ve 23.000'den fazla seçim bölgesinden gelen oy pusulalarının incelenmesi sonucunda, González'in 6 milyon oy, Maduro’nun ise sadece 2,7 milyon oy aldığını öne sürdü. Bu pusulalar çevrimiçi platformlarda paylaşıldı ve seçim sonuçlarının doğruluğuna yönelik büyük çaplı protestoların başladı. Brezilya’nın Venezuela ile yürüttüğü görüşmelerde oy verilerini açıklayacağına söz veren Maduro, bu sözü yerine getirmedi. Birleşmiş Milletler'in Venezuela’ya gönderdiği seçim uzmanları, hükümetin sonuçları kamuoyuna açıklamadan bir seçim zaferini duyurmasını "çağdaş demokratik seçimlerde emsali olmayan" olarak nitelendirdi.

Muhalefet lideri Machado, partisinin seçimi kazandığı iddiasını desteklemek için tüm dünya çapındaki Venezuelalıları 17 Ağustos Cumartesi günü sokağa çağırdı. Bu çağrı halkın geniş kesiminde karşılık buldu ve binlerce insan sokağa döküldü.

Ülkede süregelen ekonomik kriz, Maduro’nun halk desteğini önemli ölçüde aşındırdı. Bir zamanlar Chávez'in mirası üzerinde yükselen Maduro, artık halkın geniş kesimleri tarafından sorunun bir parçası olarak görülmeye başladı. İktidarı kaybetmek, karşısında öfkeli bir halk olan Maduro için sadece siyasi bir yenilgi değil; aynı zamanda ABD ve Uluslararası Ceza Mahkemesi gibi kurumların uyuşturucu kaçakçılığı ve yolsuzluk gibi suçlamalarıyla yüzleşme riskini de beraberinde getirecek. Seçim sonucu gerçekte ne olursa olsun, elinde tuttuğu gücü kendi lehine bir anlaşma yapmadan bırakması durumunda Maduro, suçlamalarla başa çıkamayabilir. Maduro rejimi iktidarını; ekonomik kriz, halkın azalan desteği ve tüm suçlamaların karşısında güçlü bir baskı politikası ve sadakat ağına dayalı bir rejim ile koruma mücadelesi veriyor.

Machado 17 Ağustos Cumartesi günü Venezuelalıları sokağa çağırdı.
Machado 17 Ağustos Cumartesi günü Venezuelalıları sokağa çağırdı.

Venezuela'nın Ekonomik Düşüşü: İlk Çöküşün Bilançosu

Venezuela 20. yüzyılın ortalarında Latin Amerika’nın en zengin ülkelerinden biri haline gelmişti. Refah seviyesindeki bu artış, Venezuela’nın diktatör başkanı Juan Vicente Gomez döneminde keşfedilen büyük petrol rezervleri sayesinde mümkün olmuştu. 1950’lere gelindiğinde dünyanın en büyük petrol ihracatçılarından biri haline gelen Venezuela, 1960 yılında Petrol İhraç Eden Ülkeler Örgütü'nün (OPEC) kurucuları arasında yer aldı. Ancak, bu zenginlik, sonraki yıllarda sürdürülebilir bir ekonomik yapı oluşturulamaması nedeniyle hızla erimeye başlayacaktı.

Artan petrol gelirleri sürdürülebilir yatırım alanları yerine büyük kamu harcamalarına kanalize edildi. Carlos Andrés Pérez döneminde kamu harcamaları üç katına çıkarıldı ve yerli petrol şirketi PDVSA kuruldu. Kamu harcamaları 1972'de 2 milyar dolar olan dış borcu 1982'de 33 milyar dolara yükseltti. Üstelik dünya genelinde yaşanan ekonomik durgunluk ve OPEC dışındaki ülkelerin de petrol ihraç etmeye başlaması sonucunda dünya genelinde “Oil Glut” adı verilen bir sürece girildi ve petrol fiyatlarında azımsanmayacak bir düşüşe sebep oldu.

Petrol fiyatlarının çökmesiyle Venezuela'nın ekonomik durumu tersine döndü. Hükümet büyük kamu harcamaları sebebiyle oluşan dış borçlarını ödemekte çok zorlandı ve krizle baş etmek için gittikçe kamu harcamalarını kıstı. Ancak sorunlar çözülmedi ve 1980’lerin son çeyreğinde halk yüksek enflasyon ve temel malların kıtlığı nedeniyle büyük sıkıntılar yaşamaya başladı. Krizi takip eden genel seçimlerde Carlos Andrés Pérez tekrar başkan seçildi. Pérez "El Gran Viraje" adındaki hem kemer sıkma politikaları hem de neoliberal reformları içeren yeni bir ekonomi planını açıkladı. Bu kemer sıkma politikaları 27 Şubat 1989’da Venezuela’nın başkenti Caracas’ın yakınlarında bir kasabada büyük çaplı bir protesto dalgasına sebep oldu. “Caracazo” olarak adlandırılan bu protestolarda binlerce insan hayatını kaybetti.

“Caracazo” olarak adlandırılan bu protestolarda binlerce insan hayatını kaybetti.
Caracazo Protestoları.

Hugo Chávez Dönemi: Popülizmin Yükselişi ve Demokratik Erozyon

O sırada Hugo Chávez, halkın gözünde tüm bu krizi yaratan siyasi elitlere karşı bir alternatif olarak sahneye çıktı. Chávez, dönemin askeri akademisinde öğrencilerine coşkulu dersler veren ve hükümeti korkmadan eleştiren bir hoca olarak öne çıkıyordu. Zaman geçtikçe Chávez’in etki alanı artmaya başladı ve orduda solcu ve Bolivarcı bir hareket başlattı. Caracazo isyanları sonrası devletin güvenilir imajı tamamıyla sarsılınca Hugo Chávez bir darbe girişiminde bulundu. Bu başarısız darbe girişimi onu hapse soktu ama halkın gözündeki karizmatik duruşunu ve hükümete karşı olan direnişini pekiştirdi. Hapisten çıkınca girdiği başkanlık seçiminde yoksullukla mücadele edeceğini, sosyal adaleti sağlayacağı ve ülkenin iç işlerine karışmaya çalışan emperyalist güçlere karşı bir duruş sergileyeceği  gibi vaatler ile sosyo ekonomik olarak alt gruplardan büyük bir destek kazandı ve on dört yıl sürecek olan görevinin başına geçti. 

Hugo Chávez'in başkanlığı sırasında attığı adımlar, Venezuela'nın hem siyasi hem de ekonomik yapısında geniş çaplı etkiler doğurdu. Chávez ilk olarak ülkenin en önemli gelir kaynağı olan petrol sektörü üzerinde sıkı bir kontrol kurarak, PDVSA gibi devlet petrol şirketlerinin üst düzey yönetici pozisyonlarına hükümete sadık olan kişileri atadı. Siyasi sadakat karşılığında PDVSA'nın politize edilmesi ve hükümetin petrol üretimindeki verimsizlik ile mücadele kabiliyetinin olmaması, yabancı yatırımcıların bir kısmının Venezuela'dan çekilmesine yol açtı.

Sonrasında halktan bulduğu desteğin artmasına hizmet edecek olan Bolivarcı Misyonlar adı altında bazı sosyal programlar başlattı. Bu misyonlar, devletin petrol gelirlerini halkın geniş kesimlerine dağıtarak, toplumsal eşitsizlikleri azaltmayı ve yoksulluğu ortadan kaldırmayı hedefliyordu. Chávez öne sürdüğü bu programlarda kendisini halkın "kurtarıcısı" olarak konumlandırdı. Zenginlerden alıp yoksullara dağıttığı kaynaklar, onun anti-emperyalist ve halkçı duruşunun timsali olarak görüldü. Chávez, Latin Amerika’yı İspanyol sömürgeciliğinden kurtaran kişi olan Simon Bolívar’ın mirasını sahiplenerek, kendini onun ideallerinin devamcısı olarak sundu. Bu sayede halk ile arasında güçlü bir bağ kuruldu. Bolivarcı Misyonlar ihtiyaç duyanlara ücretsiz sağlık hizmeti, yetişkinler için okur yazarlık kursları ve temel gıda ürünlerinde sübvansiyonlar sağladı. Ancak, Venezuela’nın içerisinde bulunduğu ekonomik durum düşünüldüğünde, bu adımlar uzun vadede sürdürülebilir değildi.

Chávez’in popülist politikaları ve halk desteği ona iktidarını pekiştirme imkanı tanırken, Venezuela’nın demokratik pratiklerine zarar verdi. Chávez, iktidarını kalıcı hale getirmesine hizmet eden 2007 yılında yapılan referandumda  başkanlık süresini sınırlayan anayasal düzenlemeler kaldırıldı. Bunun yanı sıra, 2010 yılında Ulusal Meclis'te yapılan seçimlerde yeni koltuklar kazanan muhalefet vekilleri göreve başlamadan önce yeni çıkan yasa ile Chávez’e on sekiz ay süresince kararname ile yönetme yetkisi verildi. Meclisin yasama yetkileri bypass edildi ve yasama organı yürütmenin eline geçti. 

  Bu esnada Chávez’in popülaritesi temel gıdaya ulaşımdaki zorluklar, rekor seviyelerde seyreden enflasyon ve yükselen suç oranları nedeniyle azalmaya başladı. 2011 yılında kansere yakalanan Chávez görev yapamayacak duruma gelmesi durumunda liderliği devralacak kişi olarak Maduro’yu seçti. 2013 yılının Mart ayında Chávez’in ölümüyle birlikte, Maduro onun vasiyeti doğrultusunda başkanlık görevini üstlendi ve Venezuela’nın yeni lideri olarak ilan edildi.

2011 yılında kansere yakalanan Chávez görev yapamayacak duruma gelmesi durumunda liderliği devralacak kişi olarak Maduro’yu seçti.
2011 yılında kansere yakalanan Chávez görev yapamayacak duruma gelmesi durumunda liderliği devralacak kişi olarak Maduro’yu seçti.

Maduro Dönemi: Patronaj Sistemi ve Devam Eden Kriz

Maduro, kısa süre sonra yapılan seçimleri muhalefetin adayı Henrique Capriles’e karşı kazandı. Capriles, seçimlerde usulsüzlük yapıldığı iddiasında bulunmasına rağmen, Maduro Venezuela devlet başkanı olarak yemin etti. Maduro’nun meşruiyeti, iktidara geldiği ilk günden itibaren tartışmalıydı. Göreve başladığında, Chávez’in Bolivarcı Misyonlar olarak adlandırdığı halk odaklı yatırımlara devam edeceğini söyledi. Ancak Maduro’nun görevine başlamasının ardından, petrol fiyatları yeniden düşüşe geçti ve hammaddeye bağlı olan kırılgan Venezuela ekonomisi hızla çökmeye başladı. Enflasyon hızla yükseldi ve tuvalet kağıdı, süt ve ekmek gibi temel gıdalar bile giderek daha zor bulunur hale geldi. Bu ekonomik çöküş, 2014 yılında öğrencilerin ayaklanmasıyla başlayıp genele yayılan bir dizi protestoya neden oldu. Protestolarda birçok kişi hayatını kaybetti ve Maduro'nun yönetimine yönelik eleştiriler hızla arttı. Özellikle 2014 sonrası petrol gelirlerinin azalmasıyla Devletin sınırlı kaynakları, ordudaki önemli askeri liderler ve stratejik siyasi figürlere dağıtıldı. Bu sadakat ağı, uluslararası alana da genişletilerek Latin Amerika ve Karayiplerdeki ülkelere Petrocaribe adı altında ucuz petrol tedariki sağlandı. Maduro bu girişimleriyle hem ülke içerisinde hem de uluslararası alanda destek bulmaya çabaladı.

2018 yılında %46 oranında katılımla gerçekleşen genel seçimleri %68 oranıyla kazanan Maduro, ikinci altı yıllık dönemine başladı. Seçimler yine hileli olarak yorumlandı. Muhalefetin seçilen yeni lideri ve Ulusal Meclis başkanı Juan Guaidó, anayasaya dayanarak kendisini Venezuela’nın geçici başkanı ilan etti. Guaidó’nun uluslararası desteğine ve halkın artan hoşnutsuzluğuna rağmen, ordu ve güvenlik güçleri Maduro’ya sadık kaldı ve darbe girişimi başarısız oldu. Maduro iktidarda kaldı ama Venezuela, ABD ve Avrupa Birliği tarafından ağır yaptırımlarla karşı karşıya bırakıldı. Bu yaptırımlar ekonomiye epey zarar verdi. Petrol ihracatına yönelik kısıtlamalar ülkenin ana gelir kaynağını ciddi şekilde azalttı. Bir zamanlar Güney Amerika’nın en güçlü ülkesi olan Venezuela kıtlığın pençesine düştü. Tüm yaptırımlara rağmen Maduro, sadakat ağını sağlam tutarak güvenlik güçleri ve önemli siyasi figürlerin desteğini kaybetmemeyi başardı. Bu esnada artan yoksulluk, milyonlarca Venezuelalı için ülkeyi yaşanmaz hale getirdi. 2023 yılına gelindiğinde ülkeden göç edenlerin sayısı 7 milyona ulaştı. Bu göç, başta Kolombiya olmak üzere komşu ülkelerde büyük bir göçmen krizine neden oldu. Ülkenin koşulları, halkın büyük bir kısmını kaçmaya zorlamasına rağmen Maduro uluslararası yardım kuruluşlarının yardımlarını, Venezuela’nın iç işlerine müdahale girişimi olarak nitelendirip reddetti. Maduro’nun bu söylemleri sürerken halk yoksullaşmaya devam etti ve ülke ekonomik krizden çıkış yolunu bulamadı. Ekonomik kriz ve uluslararası izolasyon sürerken, Maduro rejimi iktidarda kalabilmek için sadakat ağlarını daha da güçlendirdi.

Nicolás Maduro
Nicolás Maduro

Sonuç

Chávez döneminde temelleri atılan popülist politikalar Maduro dönemindeki siyasi ve ekonomik koşullarda iktidarda kalmak için yeterli olmadı ve rejim yavaş yavaş bir patronaj sistemine dönüştü. Devlet kaynaklarını zenginden alıp yoksula dağıtan Chavez’in mirası hızlı bir şekilde  tersine döndü ve zaten yetersiz petrol gelirleri küçük bir kesime kanalize edildi. Bu yöntem Maduro’nun iktidarını sürdürmek için kullandığı temel araç haline geldi. Gıda ve ilaç gibi çoğu temel ürünü bulmanın zorlaşması ve Venezuela Bolivarı’nın enflasyon karşısında erimesi halkın Maduro’ya duyduğu güveni kökünden sarstı.

Seçim sonuçlarının açıklanmasının ardından büyüyen protestolar bunu hükümetin yüzüne düzenli olarak vursa da halkın çağrısı her seferinde cevapsız kalıyor. Rejimi hayatta tutan ana faktör artık halk desteği değil, dağıtılmış olan kaynaklar ve bu kaynaklarla elde edilen sadakatlere bağlı.

Maduro hükümetinin protestoculara ve muhalefetin siyasi figürlerine karşı olan uygulamaları grupların örgütlenme kabiliyetine ciddi şekilde zarar veriyor. Bu tarz şartlar altında muhalefetin hükümetten oy sayım döküm belgelerini yayınlamalarını talep etmek ve süren insan hakları ihlallerini dünyanın duymasını sağlamak dışında çok seçeneği var gibi gözükmüyor. Ancak Maduro hükümeti üzerinde, ABD gibi baskı gücü bulunan ya da Brezilya ve Kolombiya gibi arabuluculuk faaliyetlerini sürdüren ülkeler kriz üzerinde etkisi olacak temel unsurlar olarak öne çıkıyorlar. Yaptırımlarla gelen baskı veya yapılan müzakereler şimdiye kadar sonuç vermemiş olsa da uluslararası baskının artması ve bölgesel güçlerin arabuluculuk çabalarının devam etmesi, bu dengeyi değiştirebilecek potansiyele sahip.


Referanslar

Kommentare


Son Eklenenler

bottom of page