Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin Netanyahu Kararı Ne Anlama Geliyor?
Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM), 21 Kasım’da oy birliği ile İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu, eski Savunma Bakanı Yoav Gallant ve Hamas Komutanı Muhammed Deif hakkında “insanlığa karşı suçlar ve savaş suçları” işledikleri gerekçesiyle tutuklama kararı çıkardı. Karar uyarınca, Netanyahu ve Gallant’ın UCM’nin kurucu anlaşması olan Roma Statüsü’ne taraf olan ülkelere ayak bastığı takdirde tutuklanması gerekiyor. İsrail ve ABD kararı sert bir dille eleştirirken Avrupa Birliği (AB) üye ülkelerinden farklı açıklamalar geldi.
Söz konusu karar, mahkemenin Roma Statüsüne taraf olmayan İsrail’i yargılayıp yargılayamayacağı ve halihazırda görevde olan bir hükümet başkanının tutuklanmasının veya yargılanmasının uluslararası hukuka uygun olup olmadığını içeren geniş çaplı tartışmalara sebep oldu. Bu yazıda kararın içeriğini, kararın uygulanabilirliğini, karara verilen tepkileri ve yarattığı tartışmaları inceleyeceğiz.
Kararın İçeriği
Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM) 21 Kasım tarihli kararında, Netanyahu ve Gallant’ın “açlığı bir savaş yöntemi olarak kullanmak, sivilleri bilinçli bir şekilde hedef almak” gibi suçların işlenmesinden sorumlu olduklarına dair makul gerekçeler teşkil edecek delillere sahip olduklarını belirtti.
Mahkeme, bu iki kişinin 8 Ekim 2023 ile 20 Mayıs 2024 (UCM savcılığının iddianamesini mahkemeye sunduğu tarih) arasında Gazze'deki sivillere yönelik yiyecek, su, ilaç, yakıt ve elektrik gibi hayatta kalmak için gerekli olan temel ihtiyaçları kasıtlı olarak engellediğini değerlendirdi ve bu eylemleri, uluslararası insancıl hukukun ihlali olarak "açlığı bir savaş yöntemi olarak kullanmak" savaş suçu kapsamına aldı.
Mahkeme, Netanyahu ve Gallant’ın Gazze'deki sivillere karşı kasıtlı saldırılar düzenleyerek, siyasi ve ulusal temelli ayrımcılık yaptığını ve insanlığa karşı "zulüm" suçu işlediğini de bulguladı.
Ayrıca, Netanyahu ve Gallant, sivillere yönelik saldırıları önleme veya suçları durdurma yetkilerine ve sorumluluğuna sahip olmalarına rağmen bunu yapmamış olmaları nedeniyle de suçlanıyor. Mahkeme, bu iki kişinin Gazze'deki sivil nüfusa yönelik saldırıları bilerek yönettiğini ve bu suçlardan dolayı cezai sorumluluk taşıdığına dair makul delillere sahip olduğunu belirterek adı geçen kişilerin bu eylemlere devam etmelerinin önüne geçmek adına tutuklu yargılanmaları gerektiğini belirtiyor. Buna ek olarak, bu isimlerin tutuklanmaları, yargılanabilmeleri açısından da önem teşkil ediyor. Çünkü Roma Statüsü’nün 63. Maddesi uyarınca savaş suçlularından yargılanan sanıklar gıyaben yargılanamıyor, bu yüzden Netanyahu ve Gallant’ın yargılanması ancak tutuklanarak Lahey’e götürülmeleri durumunda mümkün olacaktır.
Bu kararla birlikte Netanyahu; Putin, Ömer El-Beşir ve Kaddafi’nin ardından hakkında Uluslararası Ceza Mahkemesi tutuklama kararı bulunan dördüncü lider oldu. UCM’nin bu kararı, “Batı” ittifakına dahil bir devletin lideri hakkında çıkartılan ilk tutuklama kararı olması açısından da önemli bir yere sahip.
Kararın Bağlayıcılığı ve Uygulanabilirliği
UCM’nin bu tutuklama kararı, mahkemenin kurucu anlaşması olan “Roma Statüsü”nün tarafları üzerinde bağlayıcı etkiye sahip. UCM kendine ait bir kolluk gücüne sahip olmadığı için gözaltına alma faaliyetleri taraf ülkelerin kolluk güçleri tarafından icra ediliyor. Bu bağlamda statünün tarafı olan 124 devlet, Gallant ve Netanyahu’nun ülkelerine ayak basması durumunda bu kişileri gözaltına alıp UCM savcılığına teslim etme uluslararası yükümlülüğü altında. Ancak mahkemenin tarafı olan bazı ülkelerin tepkileri, bunun bu kadar da basit olmadığını gözler önüne seriyor.
Karara Yönelik Tepkiler
Karara destek veren ülkeler arasında Avrupa Birliği (AB) üyelerinden İrlanda, Danimarka ve Belçika gibi ülkeler bulunuyor. Bu ülkeler, UCM'nin kararını uluslararası hukukun üstünlüğü açısından önemli bir adım olarak değerlendirerek, mahkemenin bağımsızlığını ve tarafsızlığını desteklediklerini açıkladı. Türkiye, Güney Afrika ve Endonezya gibi ülkeler ise kararı, İsrail'in Gazze'deki suçlarının cezasız kalmasının önlenmesi için atılmış kritik bir adım olarak nitelendirdi. Endonezya, kararın "adalet için bir dönüm noktası" olduğunu vurgularken, Türkiye, kararı "soykırım suçlarının cezalandırılması yolunda umut verici" bir gelişme olarak tanımladı.
İsrail, kararı sert bir dille kınayarak davayı “Modern Dreyfus Davası” olarak nitelendirdi ve “antisemitist” saiklerle alınmış bir karar olduğunu dile getirdi. Ayrıca İsrail Dışişleri Bakanlığı UCM’nin bu kararla meşruiyetini kaybettiğini belirtti. ABD ise, UCM’nin Netanyahu için verdiği tutuklama kararını sert şekilde eleştirerek mahkemenin yetkisinin bu konuyu kapsamadığını savundu.
Beyaz Saray, kararı "temelsiz" ve "orantısız" olarak nitelendirirken, Başkan Joe Biden kararı "skandal" olarak değerlendirdi. ABD Kongresi’nde bazı üyeler, mahkemenin kararını antisemitizmle ilişkilendirdi ve UCM’ye karşı yaptırım çağrılarında bulundu.
UCM’nin kuruluşuna başından beri karşı çıkan, bu sebeple Roma Statüsü’nün tarafı olmayan ve savaşın başından beri İsrail’e koşulsuz destek veren ABD’nin ve UCM yetkilileri ile ailelerini davanın başından beri istihbarat servisleri vasıtasıyla izleyerek şantaj dosyaları oluşturan İsrail’in karara bu yönde tepki vermeleri pek de şaşırtıcı değil.
Ancak, Avrupa Birliği’nin Roma Statüsü’ne taraf olmasına ve AB Dışişleri Yüksek Temsilcisi Josep Borrell'in UCM kararına uyulması yönündeki çağrısına rağmen, bazı AB üye ülkelerinin karara uymayacaklarını ya da konu hakkında net bir tavır almayacaklarını dile getirmesi bir hayli şaşırtıcı.
Almanya, UCM’nin önemini vurgulamakla birlikte, kararın uygulanabilirliğini "dikkatle inceleyeceğini" belirtirken, İsrail ile olan yakın bağlarını hatırlattı ve somut bir adım atmaktan kaçındı. Fransa, Roma Statüsü’ne bağlılığını teyit etmesine rağmen, Netanyahu’nun ülkeye girmesi durumunda tutuklanıp tutuklanmayacağına dair belirsiz açıklamalarda bulundu. Çekya ise kararı “talihsiz” olarak nitelendirerek UCM’nin otoritesini zayıflatabileceğini savundu. Avusturya gibi ülkeler ise kararı “anlaşılmaz” bulduklarını söyleyerek karara karşı açık bir tutum sergilemedi. Macaristan Başbakanı Viktor Orbán ise tutuklama kararını "absürt ve siyasi amaçlı" olarak değerlendirdi ve adeta karara meydan okurcasına Netanyahu'yu ülkesine davet etti.
UCM'nin Benjamin Netanyahu'ya yönelik tutuklama emrine ilişkin açıklama yapan ülkeleri gösteren dünya haritası (Kırmızı: Tutuklamayacak, Yeşil: Tutuklayacak, Koyu Gri: Roma Statüsünün tarafı olmasına rağmen net değil, Açık Gri: Roma Statüsünün tarafı değil)
Mahkemenin taraf ülkelerinin bile ayrışan tepkileri, UCM’nin Avrupa’da bile tam anlamıyla kabul görmediğini ve siyasi çıkarların uluslararası hukuk uygulamalarını nasıl etkileyebildiğini bir kez daha gözler önüne serdi. Özellikle İsrail’in müttefikleriyle olan güçlü ilişkileri, birçok ülkenin bu kararı uygulama konusunda isteksiz davranmasına neden oluyor. Ancak, bu çekinceleri veya belirsiz tutumları yalnızca politik saiklerle veya İsrail destekçiliğiyle açıklamak eksik olur. UCM’nin Netanyahu kararına bazı uluslararası
hukukçular tarafından da önemli “teknik” eleştirilerde bulunuldu.
Karara Yöneltilen Hukuki Eleştiriler
Karara yöneltilen hukuki eleştiriler temelde 2 başlık altında toplanıyor. Birincisi Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin Roma Statüsüne taraf olmayan dolayısıyla mahkemenin yargı yetkisini kabul etmemiş olan İsrail üzerinde yargı yetkisinin olup olmadığı. İkincisi ise görevdeki bir hükümet başkanının sahip olduğu diplomatik dokunulmazlıklardan dolayı uluslararası bir mahkeme önünde yargılanıp yargılanamayacağı.
Mahkemenin Konu Hakkında Yargı Yetkisi Var Mı?
İddianamenin 20 mayısta UCM savcısı Karim Khan tarafından mahkemeye teslim edilmesinden beri İsrail’in dilinden düşürmediği bir iddia var: İsrail Roma Statüsü’nün tarafı değil, dolayısıyla mahkeme Netanyahu ve Gallant üzerinde yargı yetkisine sahip değildir. Bu, ilk bakışta çok ikna edici bir argüman, çünkü uluslararası hukuktaki “devletlerin egemen eşitliği ilkesi” gereği, hiçbir ülke yargı yetkisini tanımadığı bir mahkeme tarafından yargılanamaz. Ancak, durum Uluslararası Ceza Mahkemesi için biraz farklı. Çünkü UCM, devletleri yargılayan bir uluslararası mahkeme değil; insanlığa karşı suç, savaş suçu veya soykırım suçu işledikleri iddia edilen “gerçek kişileri” yani bireyleri yargılayan bir mahkeme. Dolayısıyla, yalnızca devletlerin egemen eşitliği ilkesinden yola çıkarak mahkemenin İsrail üzerinde yargı yetkisinin olmadığını iddia etmek yanlış olacaktır.
UCM’nin yargı yetkisi, Roma Statüsü’nün 12 ve 13. Maddelerinde düzenlenmektedir ve dört durumda doğar. Birincisi, uluslararası suç teşkil ettiği iddia edilen fiilin Roma Statüsüne taraf bir devletin sınırları içerisinde işlenmiş olması; ikincisi, fiilin statüye taraf olan ülkelerden birinin vatandaşı tarafından işlenmiş olması; üçüncüsü, BM Güvenlik Konseyi’nin bu şartlar gerçekleşmese bile iddia edilen suçların işlendiği bir olayı UCM’ye havale etmesi ve son olarak statüye taraf olmayan bir devletin mahkemenin yargı yetkisini somut bir olay için kabul etmesidir. (Pirim, 2023)
Birinci ve üçüncü durumun gerçekleşmediği aşikardır. Çünkü, ne konu hakkında bir Güvenlik Konseyi kararı bulunmaktadır ne de İsrail Roma Statüsü’nün tarafıdır. Ancak Filistin Devleti, 2 Ocak 2015 tarihinden beri Roma Statüsü’ne taraftır ve kendi toprakları üzerinde UCM’nin yargı yetkisini kabul etmektedir. Netanyahu ve Gallant’ın işlediği iddia edilen savaş suçlarının Filistin toprağı olan Gazze’de ve Batı Şeria’da işlenmiş olması mahkemenin bu olaylar üzerinde yargı yetkisinin olduğunu açıkça göstermektedir. Sonuç olarak İsrail’in UCM’nin İsrail üzerinde yargı yetkisi olmadığı iddiası asılsızdır. İsrail’in, Filistin Devleti’nin “gerçek” bir devlet olmadığı iddiası veya Filistin Ulusal Yönetimi ve Hamas ayrımı bu yazının konusunu aşacağından bu konulara girilmeyecektir.
Görevdeki Bir Başbakan, Uluslararası Bir Mahkemede Yargılanabilir Mi?
Karara yöneltilen ikinci eleştiri birincisi kadar basit değil, uluslararası hukukun temel kaidelerinden biri olan devlet başkanlarının ve üst düzey devlet yetkililerinin dokunulmazlığı söz konusu.
“Uluslararası teamül hukukunda devlet yetkililerinin dokunulmazlığı, işlevsel ve kişisel dokunulmazlık olarak ikiye ayrılır. İşlevsel dokunulmazlık, resmi görevlerin icrası sırasında yapılan eylemleri kapsar ve görev süresi sona erdikten sonra da devam eder. Kişisel dokunulmazlık ise, devletin üst düzey yetkililerine (örneğin, devlet başkanı, başbakan, dışişleri bakanı) görevde bulundukları süre boyunca sağlanan tam dokunulmazlığı ifade eder.”
UCM'nin Roma Statüsü'nün 27. maddesi, dokunulmazlık resmi statüsünün, mahkemenin yargı yetkisini etkilemeyeceğini ve devlet yetkililerinin dokunulmazlıklarının mahkeme nezdinde geçerli olmadığını belirtir. Bu maddeye göre, Roma Statüsü’ne taraf bir ülkenin görevdeki bir başbakanın kişisel dokunulmazlığı, UCM tarafından tanınmamaktadır. Ancak, İsrail'in Roma Statüsü'ne taraf olmaması nedeniyle, Netanyahu'nun dokunulmazlık savunması yapması muhtemeldir.
Bu durum geçmişte Sudan'ın eski Devlet Başkanı Ömer el-Beşir ve Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin hakkında çıkarılan tutuklama emirlerinde de görülmüştü. Geçtiğimiz eylül ayında hakkında UCM tarafından Mart 2023’te çıkarılmış bir tutuklama kararı olmasına rağmen Putin, Roma Statüsü’nün taraf ülkelerinden biri olan Moğolistan’a bir ziyaret gerçekleştirmiş ve Moğolistan, Putin’i “kişisel dokunulmazlığa” sahip olduğu gerekçesiyle tutuklamamıştı. Bu olayın üzerine UCM, Putin'i tutuklamadığı gerekçesiyle Moğolistan'ın iş birliği yapmadığını belirterek konuyu Taraf Devletler Asamblesi'ne sevk etmişti.
Peki Tüm Bunların Ardından Netanyahu Rahat Bir Nefes Mi Alacak?
Sonuç olarak, Netanyahu ve Gallant için çıkarılan tutuklama kararı, uluslararası hukukun sınırlarını ve UCM’nin etkinliğini test eden önemli bir dönüm noktası olarak öne çıkıyor.
Peki, ABD’nin desteği ve AB’nin çekirdek ülkelerinin karara belirsiz yaklaşımları ile korunan ve uluslararası teamül hukukunun öngördüğü yerleşik dokunulmazlık kurallarını öne sürerek dokunulmazlık zırhını giyme ihtimali olan Netanyahu, hakkındaki tutuklama kararına rağmen hiçbir şey olmamış gibi yaptıklarına devam edebilecek mi? Cevabımız, hayır!
Evet, belki Netanyahu görevi başındayken hiçbir zaman tutuklanmayacak ve Amerikan Kongresi’nde, başını çektiği soykırımı savunan demeçler vermeye devam edecek. Ancak, tıpkı kendisinden önce hakkında UCM tarafından tutuklama kararı çıkartılan ve bu yüzden Güney Afrika’daki BRICS zirvesine katılamayan Putin gibi uluslararası seyahatlerini ve diplomatik görüşmelerini büyük ölçüde sınırlandırmak, dünyanın çeşitli yerlerinde verdiği konferanslara ara vermek zorunda kalacak. Kararı uygulayacağını açıkça dile getiren Kanada, İrlanda, Danimarka, Belçika, İspanya, Portekiz, Güney Afrika gibi ülkelere adım atamayacak, müttefiki Amerika’ya giderken bu ülkelerin hava sahasından geçtiğinde dahi endişe duyacak. Gün geçtikçe daha fazla sivilin ölümüne sebep olan Gazze’deki İsrail ablukası, uluslararası kamuoyunun baskıyı arttırmasına sebep olacak ve belki bugün kararı uygulamayacağını belirten ülkelerin yönetimleri karar değiştirmek zorunda kalacak. Netanyahu’nun erişebileceği ulusötesi dostları gün geçtikçe azalacak.
Günün birinde görev süresi dolduğunda artık Netanyahu'yu koruyan bir dokunulmazlık zırhı da kalmayacak ancak zamanında Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin “bir savaş suçlusu” hakkında çıkardığı yakalama kararı hep orada duracak ve bizim İsrail’in soykırımcı apartheid rejiminin cezasız kalmayacağına olan inancımızı korumamızı sağlayacak.
Yazar: Serhat Onur Çobanbeyli
Comments